Sincan Mutlu Sonlu Masöz Bayanlar

Sincan Mutlu Sonlu Masöz

Elizabeth kilisede arka sıralardan birine oturmuş, başkaları diz çö ktü kçe diz çö kmü ş, ayağa kalktıkça o da kalkmıştı. Ayrıca Chris, çevresi birkaç çiçekle kuşatılmış, tö rene katlanmıştı. Her neyse  ki  tö ren  I˙ngilizceydi  de  Elizabeth  sö ylenenleri  anlayabiliyordu.  Hatta,  biraz  değişik biçimde de olsa, Rab’bin Duası’nı bile Sincan Mutlu Sonlu Masöz okumuşlardı: Başkalarının hakkını çiğnediğimiz, günah işlediğimiz için bizi bağışla. Elizabeth gençken, bunun başkalarının malına tecavü z anlamına geldiğini sanırdı.

O hiç bö yle bir şey yapmamıştı. Onun için de bağışlanmaya ihtiyacı yoktu. Iyi mi ki, hepimiz de bizlere karşı günah işleyenleri bağışlıyorsak. Muriel Teyze sokak kapısını açar, bahçede koşuşan çocuklara, “Defolun çabuk o çimenlikten!” diye haykırırdı. Yaşlı papaz kilisedeki ahaliye dö nerek kadehi eliyle havaya kaldırmış, yü zü nde tatsız bir ifadeyle bir şeyler mırıldanmıştı. Latincesi daha iyiydi, besbelli papaz da bu şekilde düşünüyordu.

Onu bir yol kavşağına gö mü p ü zerine bir haç dikmemişlerdi ama. Kazayla ö lü m. Omuzlar dü şü k, başlar yerde. Chris’in anası, yü zü nde gerçek bir peçeyle, karalara bü rü nmü ş, ö n sırada oturuyordu. O¨ bü r çocuklar – Elizabeth onlar olduklarını tahmin etmişti – annelerinin yanına sıralanmışlardı.

Sincan Mutlu Sonlu Masöz

Daha sonra evde kahve içilmişti. Komşular kurabiye getirmişlerdi. O kü çü k, kuzeye ö zgü kulü belerden biriydi ev. Bir kaya ü zerine kurulmuştu. Pasta şeklinde pembe, mavi renklerdeydi. Çevresi  koyu  renk  ladin  ağaçlarıyla  kuşatılmıştı.  I˙çerisi  Eaton  Kataloğu’ndan  ısmarlanmış mobilyalarla dö şenmişti. Pencerelerdeki yıpranmış kırmalı perdeler bir karış kısa geliyordu. Her  şey  Elizabeth’in  tahmin  ettiği  gibiydi.  Chris’in  babasının  ö zenli  I˙ngilizcesi,  annesinin ü zü ntü den, kendini sıkmaktan sarkmış esmer yü zü . Biz ona bir fırsat verilsin istiyorduk.

I˙yiydi.  O  her vakit  akıllı  bir çocuktu.  Eğitim  gö rmü ştü ,  on  ikinci  sınıfı  bitirmişti,  iyi  bir iş bulmuştu.   Elizabeth   dü şü nü yor:   asılsız!   Onu   siz   attınız   evden.   I˙stediğinizi   yapmadığını görünce onu kıyasıya dövdünüz, derhal şu sundurmada. Biz birbirimize pek çok şey söyledik. Chris’in annesi, “Siz onun arkadaşı mıydınız? Kentten, ö yle mi?” demişti. Sonra Elizabeth’in korktuğu başına gelmişti. Kadın peçesini geriye fırlatıp çirkin dişlerini gö stermiş, o kara simaını Elizabeth’e yaklaştırmış, saçları yılanlara dönüşmüştü: Onu sen öldürdün!